Sosyal Medya

Coğrafyamız

İran’ın üçüncü ‘ılımlılaşma’ dalgası bölgeyle derinleşen kavgası

Son 25 yılı dikkatli incelenir ve Batı söylemi yakından takip edilirse, Ayetullah Humeyni’nin ölümünden bu yana İran’ın üçüncü kez (sözde) ılımlılaştığı görülür. Peki Türkiye-İran ilişkileri ve bölge siyaseti açısından, ılımlılar/reform yanlıları ile muhafazakarlar/sertlik yanlıları arasında yapılan ayrım ne kadar anlamlı?



Kendisi de bir zamanlar cumhuriyet rejimi için ‘tehdit’ olarak görülen AK Parti, iktidara geldikten sonra ülke içinde hiçbir grubu ‘tehdit’ olarak görmemeyi kendisine misyon edindi. Benzer bir tutumu dış politikada ‘arabuluculuk’ ve ‘komÅŸularla sıfır sorun’ yaklaşımıyla  ‘dış tehditler’ söz konusu olduÄŸunda da sergiledi. Böylece, AK Parti hükümetleriyle birlikte paranoyak bir tutumun eseri olarak başımızı nereye çevirsek tehdit gördüğümüz 1990’lar tehdit enflasyonu döneminden, 2000’ler tehdit deflasyonu dönemine geçtik. Türkiye’nin bu iki dönemde Ä°ran’a yönelik yaklaşımı mezkur durumun belki de en açık örneÄŸi oldu. Bu konuyu, bu sayfada gündeme getirdiÄŸimiz yazımızdan bu yana (Star Açık Görüş, 6 Åžubat) Ä°ran, Yasama Meclisi ve Uzmanlar Meclisi seçimlerini gerçekleÅŸtirdi. ‘Ilımlı’ veya ‘reformcu’ olarak tabir edilen kesimlerin her iki seçimde de kazandıkları baÅŸarı, bu konuyu yeniden ele almayı zorunlu kıldı.

‘Reformcular’ neyimiz olur?

Ä°ran’da seçimleri kazanan ılımlı/reformcu kanadın, örneÄŸin Mahmud Ahmedinejad’ın aksine, Batı’yı kategorik olarak reddetmediÄŸine, nükleer müzakerelerin de gösterdiÄŸi ÅŸekilde Batı’yla diyaloÄŸa ve iÅŸbirliÄŸine açık olduÄŸuna, çatışma yerine diplomasi ve müzakere yöntemlerini kullandığına inanılıyor. Aynı zamanda CumhurbaÅŸkanı Hasan Ruhani tarafından dile getirilen “Batı ile iÅŸbirliÄŸi yaparak uluslararası sermayeyi ülkeye çekmek ve ekonomik olarak da büyümek” istemeleri, Batı’dan daha fazla takdir görmelerini saÄŸlıyor. Peki Ä°ran’ın ‘ılımlıları’ ne bakımdan Türkiye için de ‘ılımlı’? Türkiye-Ä°ran iliÅŸkileri ve bölge siyaseti açısından Ä°ran’da ılımlılar/reform yanlıları ile muhafazakarlar/sertlik yanlıları arasında yapılan ayrım, bizim açımızdan ne kadar anlamlı? Bunu yine soÄŸukkanlı ÅŸekilde deÄŸerlendirdiÄŸimizde aslında bu ayrımın Türkiye açısından pek de anlamlı olmadığını görüyoruz. EÄŸer maksat Türkiye-Ä°ran arasındaki ekonomik iliÅŸkileri canlandırmaksa,  Ä°ran’da muhafazakârların Türkiye ile ekonomik iÅŸbirliÄŸini geliÅŸtirme anlamında reformculardan altta kalır bir tarafı yoktu. Nitekim Batı dünyası, ılımlı Ä°ran kanadının Ä°ran’ın Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan’da izlemekte olduÄŸu saldırgan ve mezhepçi politikasını deÄŸiÅŸtireceÄŸini düşünmüyor. Ä°ran’ın bu anlamda yeni dönemde pozisyonunu yumuÅŸatması da beklenmiyor. ‘Ilımlıların’ vaatleri arasında da böyle bir gündem yok. ÖrneÄŸin, nükleer çalışmalar konusunda Ä°ran adına müzakereleri yürüten ve ılımlı kanatta olduÄŸu söylenen Cevad Zarif, yaklaşık bir ay önce Chatham House’da yaptığı konuÅŸmada, bölge ülkelerinin artık ‘kaybet-kazan’ aklıyla hareket etmeyi bırakıp, ortak çıkarlar etrafında bir araya gelmesi gerektiÄŸini söyledi. Zarif ayrıca diyalog, barış, müzakere ve birlikte yaÅŸam gibi liberal ifadeleri de konuÅŸmasında sıklıkla kullandı. Ortak çıkarlardan bahsetmiÅŸken, hem Suudi Arabistan’ı hem de Ä°ran’ı tehdit eden DAEÅž üzerinden bir araya gelinebileceÄŸini de konuÅŸmasında belirtti. Bu ‘ılımlı’ söylemin ‘diplomatik olarak kıstırılmak’ anlamına geldiÄŸini görmek için DAEÅž’in bölgede en fazla Ä°ran ve Rusya’nın iÅŸine geldiÄŸini ve Ä°ran’ın Suriye’yi yabancı ÅŸii savaşçılarla doldurmasının bahanesi olduÄŸunu hatırlamak yeterli.

Yeniden siyasal liberalizasyon

Ä°ran’ın son 25 yılı dikkatli incelenir ve Batı söylemi yakından takip edilirse, Ayetullah Humeyni’nin ölümünden bu yana Ä°ran’ın üçüncü kez (sözde) ılımlılaÅŸtığı görülür. Ali Ekber Rafsancani 1989 yılında CumhurbaÅŸkanı seçildiÄŸinde ve Yasama Meclisi seçimlerini de 1992 yılında kazandığında, birçok Batılı analizci gibi Seyyed Vali R. Nasr da “Rafsancani’nin ekonomiyi güçlendirip, devrimci milisleri kontrol altına almaya çalışacağını ve ülkede siyasal liberalizasyonu saÄŸlayıp kategorik anti-Batıcılığı bırakarak ‘radikallerle’ mücadele edeceÄŸini” belirtmiÅŸti. Aynen bugün olduÄŸu gibi, 1992 yılında Anayasayı Koruyucular Konseyi, ‘pragmatistler’ olarak bilinen birçok adayın seçime girmesine izin vermemiÅŸ, buna raÄŸmen o dönemin ‘ılımlıları’ 270 sandalyeli mecliste, özellikle de Tahran’da, ezici çoÄŸunluk elde etmiÅŸti. Bu Ä°ran’ın ilk ılımlılaÅŸmasıydı.

Daha sonra Muhammed Hatemi 1997’de CumhurbaÅŸkanı seçildiÄŸinde de Batı medyası bir kez daha ‘Ä°ran ılımlaşıyor mu?’ diye sordu. 1989-1992 dönemi senaryosu aynen tekrarlandı ve Hatemi öncülüğündeki reformcu gruplar sadece üç yıl sonra, 2000 yılında, yapılan meclis seçimlerini de kazandılar. Seçimlerle birlikte hukukun üstünlüğü ve kurumlarda ÅŸeffaflaÅŸma sözleri verildi. Ä°ran’ın gerçek demokrasiye gidiÅŸi ciddi bir olasılık olarak dillendirilmeye baÅŸlandı. Ve ÅŸimdi, Ä°ran’ın geçmiÅŸ iki ılımlılaÅŸma dalgasına raÄŸmen Suriye, Irak ve Yemen’de saldırgan ve mezhepçi politika izleyerek bölgede akan kanın en büyük sorumlularından olduÄŸu 2016 yılında, bir kez daha ‘ılımlı Ä°ran’ hem bölgeye hem uluslararası sisteme yeniden pazarlanıyor.  2015 yılı Ä°ran’ında ılımlıların damga vurduÄŸu bir dış politika söylemi gündemdeki yerini korurken, aynı yıl içinde BM’ye göre seyahat kısıtlaması olan Devrim Muhafızları Kudüs Komutanı Kasım Süleymani iki kez Moskova ziyaretinde bulundu. Bu ziyaretlerden sonra Rusya, Suriye’ye askeri müdahalede bulunmakla kalmadı, aynı zamanda bölgesel dinamiklerde de daha aktif rol almaya baÅŸladı. Rus Devlet BaÅŸkanı Vladimir Putin’in ülkenin Suriye politikasında danıştığı üç isim olan Genel Kurmay BaÅŸkanı Sergey Ivanov, Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolai Patrushev ve Savuma Bakanı Sergey Shoygu’nun Ä°ranlı mevkidaÅŸları ile yaptıkları ikili görüşmeler uluslararası basına sızdı. Bu görüşmelerin en önemli özelliÄŸi Rusya’nın yeni nesil silah teknolojisini geliÅŸtirmek için ihtiyaç duyduÄŸu finansman kaynağını saÄŸlayabilmek amacıyla Ä°ran’a ‘Rus silah fuarına döndürdüğü Suriye’de tanıttığı Sukhoi Su-30 avcı savaÅŸ uçağı ve T-90 tank modelini satma çabasıydı. Ayrıca Ä°ran, Rusya ile olan S-300 füze alım ihalesini hayata geçirerek bölge içi askeri dengeleri kendi lehine bozmaya çalışmaktadır.

Ä°ran, silahlanmasına en büyük sebep olarak DAEÅž tehdidini gösterse de aslında sınır ötesi operasyonlarda daha güçlü bir seviyeye ulaÅŸmak istemektedir. Bugün S. Arabistan ve Türkiye kendi sınırları dışında, hava kuvvetleri sayesinde sınır ötesi operasyon yapma kapasitesini taşırken, Ä°ran’ın bu aÅŸamaya kısa sürede gelmesi için Rusya’nın  desteÄŸine ihtiyacı var. Ancak burada ürkütücü olan ÅŸey, Ä°ran’ın ne Rus uçaklarını kullanması ne de uzun menzilli balistik füzeye sahip olmasıdır. Asıl dikkat edilmesi gereken husus Ä°ran’ın, Rusya perspektifli bir savunma ve dış politika gündemi izlemeye baÅŸlamasıdır. Bu durum Türkiye’nin Kuzey ve DoÄŸu hattından daha fazla sıkıştırılması anlamına geliyor. Amaç, hareket alanını daraltmak suretiyle Türkiye’yi içe kapanık bir dış siyasi ajanda izlemeye zorlamaktır. 

Ä°ki nota, bir ziyaret

Ä°ran’ın son dönem dış politikasına baktığımızda, bir yandan uluslararası konjonktürün baskısını ticari iliÅŸkilerle yumuÅŸatmaya çalıştığını bir yandan da ulusal çıkarını koruduÄŸunu görebiliriz. Bu durum özellikle Türkiye ile olan ikili iliÅŸkilerinde daha fazla açığa çıkmaktadır. Ä°ran, 2015 yılı içerisinde iki defa Türkiye’ye diplomatik nota verdi. Suudi Arabistan’ın, Batılı rejimlerin de desteÄŸini alarak Yemen ordusuyla birlikte Ä°ran’ın bölgedeki uzantısı Ensarullah’a karşı gerçekleÅŸtirdiÄŸi hava ve kara operasyonunu desteklediÄŸini söyleyen CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın sözlerini diplomatik bir nota ile protesto eden Ä°ran, CumhurbaÅŸkanı’nın Nisan ayında gerçekleÅŸtirdiÄŸi Tahran ziyaretini ikili ekonomik anlaÅŸmaların imzalamasında fırsat olarak gördü. Ä°ran 20 Temmuz Suruç patlamalarından sonra Türkiye’yi kasıp kavuran terör saldırılarında yanımızda olduÄŸunu söylerken; 21 AÄŸustos tarihinde PKK’nın Ä°ran’a ait ticaret kamyonlarına ve otobüslerine gerçekleÅŸtirdiÄŸi saldırıları, Türkiye’ye mal ederek diplomatik nota kartını ikinci kez kullanmıştır. Ä°ranlı yetkililer, Türkiye’nin Barzani yönetimiyle yaptığı anlaÅŸma çerçevesinde PeÅŸmerge güçlerini DAEÅž’e karşı eÄŸitmek için Musul’daki BaÅŸika kampına girmesini, Irak’ın toprak bütünlüğüne karşı yapılan bir saldırı olarak deÄŸerlendirmekten çekinmedi. Uluslararası yaptırımların kalkmasıyla Rusya ile silahlanma anlaÅŸmasına giren Ä°ran, Türkiye’nin sınırını ihlal eden Rus savaÅŸ uçağını vurmasını ise büyük bir hata olarak deÄŸerlendirdi.   Ä°ran, günümüzde Türkiye konusunda bölgesel konjonktürün de etkisiyle farklı bir strateji yürütmekte. 1990’larda Ä°ran Ä°slam Cumhuriyeti Propaganda Merkezi tarafından Türkçe olarak çıkarılan Ä°slam ÇaÄŸrısı isimli dergi ile Kaplancılar Grubu baÅŸta olmak üzere dini motifli bölücü gruplar için propaganda faaliyetlerinde bulunan Ä°ran, günümüzde ise PKK ve PYD’yi örtülü olarak destekleyip Rusya’dan aldığı siyasi ve askeri destekle Türkiye’yi Suriye’den uzak tutmaya çalışmaktadır. Batı dünyasının da ‘ılımlı’ tanımlamasıyla uluslararası meÅŸruiyetine yatırım yapan Ä°ran’ın ilerleyen dönemde çıkarları söz konusu olduÄŸunda Türkiye’ye karşı sesinin daha fazla çıkacağını ve daha örtülü hareket edeceÄŸini söyleyebiliriz.

Arş. Gör. Ömer Aslan, Arş. Gör. Hakan Kıyıcı / Polis Akademisi Başkanlığı

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.